1. Anasayfa
  2. Serzeniş

Devletimizin Karizması

Devletimizin Karizması
1

Ülkemizin bazı kesimlerinde malum bir terör örgütü ülke gençlerimize devletimizden daha yakın durmaktadır. Onlara devletimizden daha sempatik ve karizmatik gelmekte hatta bu gençlerden çoğunun devlet memuru olanlarında bile bu durum gözlemlenmektedir. Ne yazık ki yeni nesillerde bu neredeyse istisnasız gibi bir hal almıştır. Bunun sebebi o terörist çete ile oradaki insanların yalnız başına bırakılmasındandır. Bu durumu ben şu şekilde incelemek istiyorum:

MİT’in ‘’feodal sistemi’’ kırmak için bir örgüt kurması ve neredeyse hemen sonra o örgütteki inisiyatifini kaybetmesi: Bu sistem bozukluğundan kaynaklı devletin en yoğun olduğu-olması gereken bir birimin teoriden pratiğe kadar yanlış bir harekette bulunması dikkat çekiyor. Oradaki halk o ‘’feodal’’ denen yaşam tarzı ile binlerce yıl yaşamıştır. Onların yaşam biçiminin bu kadar net şekilde hedef alınması bir kere o zamanki devlet sistemimizin insanının yaşamı ile kavgalı halini gösteriyordu (bakabilirsiniz: ‘’ Türkiye’nin Dikkatine Sorular, reform ve ıslah’ çabalarının amaçları halkın kültürünü hedef alma amaçlı olmamalıydı. Bununla birlikte o önce kurup sonra da hemencecik inisiyatifi kaybetme durumu ise diğer sistemsel bozuklukların reaksiyonunu göstermektedir. Tabi bunun önüne geçmek adına 90’lı yıllardaki (iyi niyetli memurlar haricindekileri kastediyoruz) ‘’müdahaleler’’ bir devlet sistemi yüzünden bir devlet ile vatandaşının nasıl birbirinden uzaklaştırılabileceğinin ve birbirine küstürüleceğinin hikayesiydi. Zira sağlıklı bir sistemde bir istihbarat örgütünün en başlıca görevi adam kaldırmak olmaz. Şunu tekrar belirtmek gerekir; iyi niyetli işlerin ve memurların haklarını vermeliyiz. Aslında JİTEM bir Teşkilat-ı Mahsusa mantığı da taşıyordu: Teşkilat-ı Mahsusa’nın tarihte öne çıkan gerçek özelliği  ‘çete savaşı’ formasyonuyla hareket eden bir mücadele olmasıydı. ( Bunun için kaynak olarak ‘’Derin Tarih’’ dergisinin birinci özel sayısına bakabilirsiniz.) Ancak sistem bozuk olur ise bu devlet faaliyetlerine ve amir-memur ilişki ve davranışlarına da doğrudan etki eder. Daha sonraki süreçlere baktığımızda ise ‘’çözüm sürecinin’’ en önemli hatalarına rastlıyoruz; oranın halkını, sorunlarını ve muhatabı o örgütten ibaret sayma ve orada demokrasi ve özgürlük adına (!) güvenlik güçlerini pasif duruma getirme. Olur şey değil! Devleti ceberut halinden arındırayım diye güvenliği savsaklamak! Yine bir sistem bozukluğu da işte kendini burada ele verdi; devlet sitemimizin ‘ince ayarı’ yok, bu güvenlik ve özgürlük durumlarının; çeşitli tarihsel-sosyolojik ve daha çok bunlar kaynaklı sistemsel nedenlerle ortasını bulamıyor. Oysaki ikisi hiçbir şekilde birbirinden ayrı düşünülemez zira bütün hakların kaynağı yaşam hakkıdır. Bir örgütün oradaki insanlara zulmetmesi; onların çocuklarını kaçırıp durması, onları öldürmesi, yakması, kesip-biçmesi, oy haklarına el koyması düşünülemez. Yaşam: güvenlik; insan gibi yaşamak için devlet teşekkül ettirip onun imkanlarından faydalanmaktır. Yapılan ise içtimai hayattan devlet disiplinini çekmek olmuştur. Karşılığında ortaya çıkan zulüm ve kaos ortamına şaşırmamak gerekir.

Yukarıda irdelemeye çalıştığım üzere örgütlerden ziyade devletimizin bütün vatan topraklarında karizmatik ve sıcak bulunması için gerekenler yapılmalıdır. Devlet sisteminin ‘yazılımı yeniden kodlanmalıdır’. Arması bile olmayan bir devlet anlayışından kurtulunarak; halkının kültürü ile kavgalı olmayan ve bu şekilde gerçek manada milli olan ve karizmasının da çoğunu buradan alan bir sistem inşa edilmelidir. En başta tarihimizin moralimizi bozmak için değil de moral değerimizin artırmak için kullanmalıyız. Tarihimize sağlıklı yaklaşmalıyız. ‘’Hasta adam’’ travmasından kurtulmalıyız; ne yani birine çamur atılınca onun hakkında söylenen gerçek mi olurmuş! Tabi bunu okullara aksettirmeliyiz; Güneydoğu Anadolu bölgesinin bin senelik hem de gurur duyulacak bir tarihi var Anadolu’nun diğer bölgeleriyle…

Nasıl olabileceğine dair spesifik örneklerle sonlandırmak istiyorum. Geçende bir abimiz bana şöyle bir şey söyledi: ‘ şimdiki gençler Mao’yu, Lenin’i kendi tarihindekilerden daha iyi biliyor!!’, bilirler tabi; ansiklopedilerde hep onlar anlatılıyor dedim ve ayrıca şu pek bilinmeyen misale de değindim: Mareşal Fevzi Çakmak Paşa Sakarya Meydan Muharebesi’nin kilit ismidir. Mustafa Kemal’in de umudu kırıldığı bir anda devreye girmiştir, Mustafa Kemal de çekilme taraftarıdır ancak Mareşal Fevzi Çakmak savaş halinde durumun değişebileceğini belirtir ve ordunun bulunduğu konumu muhafaza etmeye devam etmesini telkin eder. Daha sonraki zamanlar Mareşal Fevzi Çakmak Paşa bir an ortadan kaybolur. Hiç kimse kendini bulamaz, ararlar tararlar ama nafile. Bir müddet sonra; cephenin en ön saflarında askerin yanında hem onlara taktik verdiği hem de siperde Kur’an okuduğu haberi gelir. Evet Mareşal Fevzi Çakmak ve hikayesi Anadolu insanının etrafında toplanacağı kadar dramatik ve karizmatik değil midir? Şimdi düşünüldüğünde o dinsiz örgüt mü sıcak gelir gençlerimize yoksa ordumuz, tarihimiz, mücadelemiz mi? Demiştim ki: ‘Mareşal siperde Kur’an okurken, emirler verirken, Anadolu insanı mücadele verirken; teması bu olan bir tablo çizdir, sonra bunu da ders kitaplarına koydursana, çocuklar okusun-baksın, bu şekilde öğrenir kendi tarihini, isimlerini!’ Tabi dip notu düşelim: Mareşal Fevzi Çakmak’ın ismi resmen silinmiştir tarihimizden!!  İşte devlet sistemimiz milli olsun derken bunu kastediyorum, bu milli hikaye ve ismin üstü neden kazınır?

Başka bir misal Prof. Yusuf Kaplan her şeyini kaybetmiş bir millet olduğumuzu söyler. Kültürümüzden ve tarihimizden uzaklaştırıldığımızdan bahseder. ‘Arabesk ile yurobesk arasında yuvarlanıp gittiğimizi’ bu kültür travması yüzünden de bir film bile çekemediğimizi söyler. Bizim bu durumumuzun aksine bir örnek verelim. Amerikan filmleri ve oradaki Amerikan propagandasını bilirsiniz. Amerikan polisi, askeri, FBI vb. karizmatik şekilde anlatılır, Amerikan bayrağı kullanılır ve bunu kaba bir şekilde de yapmazlar. Mesela The Wolf of Wall Street filminde dolandırıcı karakterin yoldan çıkması ve insan fıtratına zıt-şeytani yaşam biçimi seyretmesi, filmi izleyen insanı neredeyse boğacak bir hale getirdiğinde, film FBI’ı adeta bir kurtarıcı gibi devreye sokar ve izleyeni rahatlatır. En azından bende böyle olmuştu; filmdeki bu nüansı bize kıssadan hisse olarak almıştım.

Anlatmaya çalıştığım üzere mesela Kıbrıs Türklerinin de Türkiye’yi pek sevmediğinden bahsedilir lakin bizim vatandaşımıza ne kadar sevdirebildik ki??

‘’ Türkiye Osmanlı Türkiye‘’

 

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım
Paylaş
İlginizi Çekebilir
Bugün Ne Yapılmalı?

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir